Sayfalar

Fotoğrafım
İnsanın kendi hakkında ne diyeceğini bilmesi için bu konuda ayrıntılı bilgiye sahibi olması gerekiyor. yani insan önce kendini tanımalı... ve bunun içinde ben kimim sorusunu kendisine sorup yıllarca sürecek bir kovalamacanın içerisine girmesi gerekli. açıkçası ben kendime bu soruyu şöyle adam akıllı maskelerimi çıkarıp, aynanın karşısına geçip soramadım.. Ayrıca bu iş için insana biraz da cesaret lazım... her yiğidin harcı değil anlayacağınız...

29 Kasım 2008 Cumartesi

Alevi Açılımının Açılımı

Herşeyin sorumlusu Kapitalizm idi aslında. Herşeyi değiştirdiği, şekillendirdiği gibi devleti, milleti yaratıp değiştirdi...

Alevilerin kırlardan şehir merkezlerine inmesinden sonra kavga başlamıştı. 60'lı yıllarda şehirleşmeyle birlikte sazlarından yükselen hüzünlü türküler eşligünde aleviler de kendilerine batıda yeni yurtlar edindiler. tabi boş durmadılar, her kuş kendi sürüsüyle uçar sözünün doğruluğunu ispatlamak için hemen bir araya geldiler, dernekleştiler... Sonra dernekler onlarca elin parmaklarını geçince konfedere oldular... ama on parmağın onu da bir değildi... biz kimiz? sorusu yankılanınca bilincin duvarlarında cevaplar her bir ağızdan müslümanız, hayır sadece bir felesefi kültürüz, yok canım bir yaşama biçimiyiz diye çıkmaya başadı... Kapitalizm öncesinde her bir kısal köşede farklı bir alevi kültürü varken, teknolojik devrimlerle yanyana gelip standartlaştılar. (olması gerektiği gibi)

Konfedere olunca en azından biz sunni değiliz diye parmak kaldırmaya başladılar... sunni islamın devletinde kendilerini ifade etmeye çalıştıklarında hep o bilindik bıyık altı gülümsemesiyle karşılaşmaları onları yıldırtmadı... devletin dininin olmadığı topraklarda ödedikleri vergilerle kendilerine bir şekilde camilerin minarelerine değmeden geri dönmesini istediler.

Haksızlara boyun eğmek alevi geleneğinde olmadığından seslerini yükselttiler, sesleri yükseldikçe oy aşkıyla yananlar da doksanlardan itibaren paranın ucundan koklatmaya başladılar. O dönemde başta paranın kokusunu en iyi alan uzun burunlu Cem Vakfı olmak üzere alevi kuruluşları artık" devletten para alınıp alınmayacağı sorusunu bir kenara bırakıp "ne kadar" sorusunu sormaya başlamışlardı.

ve şimdi açılımlarla "ne kadar" sorusunu da geçip devlet organı ve çalışanları olmaya başlayacaklar... artık cemevleri devlete bağlı bir yer, yani bir devlet dairesi, dedeler de devlet çalışanı, yani bir memur olduklarına göre alevilk de artık o bildiğimiz alevilik olmayacak.

Alevilik sadece kabuk değiştirmeyecek, iç organlarıyla birlikte değişip yepyeni bir islam kültürü olacak.

Ağızlarını açtıklarında gözlerinin önünde "resmi devlet ideolojisi" tüm çıplaklığıyla yüzlerine tokat atacak. Devletin alevi parçaları devleti koruyup kollayacak bundan sonra. Bu ülkenin milyonlarca alevisi de devletten maaş alan memurlarının yardımıyla devlete entegre olacak. Artık alevilik "benim kabem insandır" sözünü raflara kaldırıp, kabeyi Mekke'de arayıp bulacak. Ve tabii ki ağızlarından kürtçe, arapça kelimeler çıkaranlar kapı önüne konacak. Hatta Sunni İslam'la ne kadar da çok ortak yönü olduğu görülüp şaşılacak. Batınilik, yeni platonculuk, zerdüştlük, paganizm artık sadece Aleviliğin tarih kitaplarında yer alacak. Alevilkten geriye sadece Ali, Oniki İmamlar ve belkide kerbala dışında birşey kalmayacak. Onları irandaki Şiilerden ayıran tek özellik cami yerine cemevine gitmeleri olacak gibi görünüyor...

sonuç olarak eğer bu açılımdan aleviler zaferle çıktıklarını düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Kazanan devlet oldu. Kendisinin gücünü sürekli sınırlayan, demokratikleştiren, eleştiren bir muhalefeti parayla satın alıp kendi tarafına geçirdi. Zafer onların tadını çıkarsınlar, yıllarca katletmek yakmak zorunda kaldıkları alevileri... bize düşense paranın gücünü yeniden sorgulamak

Hiç yorum yok: