Sayfalar

Fotoğrafım
İnsanın kendi hakkında ne diyeceğini bilmesi için bu konuda ayrıntılı bilgiye sahibi olması gerekiyor. yani insan önce kendini tanımalı... ve bunun içinde ben kimim sorusunu kendisine sorup yıllarca sürecek bir kovalamacanın içerisine girmesi gerekli. açıkçası ben kendime bu soruyu şöyle adam akıllı maskelerimi çıkarıp, aynanın karşısına geçip soramadım.. Ayrıca bu iş için insana biraz da cesaret lazım... her yiğidin harcı değil anlayacağınız...

1 Aralık 2008 Pazartesi

Burjuvazinin AKP Versiyonu

Son siyasi gelişmelerin anlamsızlığını gideren anahtar kelime: ‘Dolmabahçe görüşmesi’
Bir şeyi belki de yanlış biliyoruzdur: Burjuvazi’nin ilerici yönü’nün var olduğu görüşünü. Aydınlanmacı akıldan türeyen düşünceler bize burjuvazinin güçlenmesiyle birlikte aristokrasiye saldırıp yıktıklarını ve dolayısıyla tarihsel anlamda dialektik bir gelişmenin yaşandığı anlatılıp durdular.
Ama bu sürecin nasıl yaşandığı konusunda nedense genelde üstten geçildi. Burjuvazi güçlendiğinde aristokratların elindeki gücü alıp onları ve kiliseyi hemen çizginin dışına atmadı. Sürecin tam tersi şekilde güçlenen burjuvazinin aristokratlara rakip olmak yerine onlar gibi giyinip, onlar gibi yemek yiyip kısacası onlar gibi yaşamaya çalıştığı ve dolayısıyla onların elinde bulunan güce ulaşmaya çalıştığı şeklinde olduğunu gösteriyor.
Burjuvalar da diğerleri gibi güce tapar ve ona ulaşmak için mücadele eder. Ele geçirdiğinde ise ona sarılıp bırakmaz.

1900’lerin başında Hitler’li, Mussolini’li totaliter rejimlerin de varolduğu Avrupa’daki mevcut yapıdan etkilenen ve yeni bir ulus-devlet yaratmaya niyetlenen depeden inmeci Kemalist kurucular dini ve Kürtleri saf dışı bıraktıklarında sekuler ve üniter bir devlet kuracaklarını sandılar. İttihat ve Terakki’nin yeni modeli olan Kemalizm onlarca isyanı bastırdıktan sonra topluma yeni bir elbise giydirmeye kalktığında bütün dikişleri patladı. 49’lar hareketi ile Kürtler ve CHP dışındaki ilk ikinci parti başlayan islami hareket tahakkümde sınır tanımayan egemen kemalistleri on yıllar boyunca iki de bir görev başına çağırıp durdu.

80 darbesinden sonra değişimden nefret eden kemalizm konjoktürel gelişmelerle birlikte türk-islam sentezi adı altında islam ile barışmaya çalıştı. Adil düzen söylemiyle alternatif bir sistem önerdiğini söyleyen refah partisine geçici de olsa hükümete gelmesine izin verildi. 28 şubat hikâyelerinden sonra yenilikçi kanat (kapitalist demek daha doğru olur) AKP adı altında ortaya çıktığında (taşradaki küçük burjuvaziyi temsil ettiği herkesin malumudur) merkez partisi olduğu iddiasıyla liberaller ile kol kola girip mevcut sisteme alternatif hareketlere giriştiler. AB yolunda birçok yasa değişikliğine gidip değişim yönünde adımlar atarken pragmatist yaklaşımlarını da hiç bırakmadı. Her adımları başlarında sopa ile bekleyen orduyla karşılıklı al-ver manevraları ile geçen yıla kadar gelindi. Hükümet olmak yetmiyordu, iktidara da taliptiler…

27 Nisan 2007 e-muhtırası köşe taşı oldu. Ve hemen arkasından Erdoğan Büyükanıtta görüşme teklif etti ve 4 mayısda Dolmabahçe sarayındaki başbakanlık bürosunda bir cuma namazı sonrasında bir araya geldiler: Ve dışarıya içtikleri çay adedi bile sızdırılmadı. Ama bir iki gün sonra ortya çıkan gelişmeler görüşmenin içeriğine dair ipuçları sunuyordu. Karşılıklı olarak e-muhtura ve verilen tepkilerin yer aldığı yazılar kendi internet sitelerinden sildiler.

Arkasından dini bütün bir cumhurbaşkanı seçilmesine askerden ses gelmedi, ki hemen her konuda görüş bildiren askerden söz ediyoruz. Ve bir iyi niyet göstergesi olarak 22 temmuz seçimlerinde milli görüşçüler ve arınç gibi islamcı tipler AKP’nin milletvekili listelerine giremediler.
Değişimi yaptığı anlaşma sonucu savsaklamaya başlayan AKP’ye o zamana kadar destekçileri olan liberaller seslerini yükseltmeye başladılar, zira AB konusunda hemen hiçbir şey yapılmıyordu.
Irkçılığın tırmandırıldığı bir ortamda Anayasa Mahkemesi başkanını seçtiler. Askerden yeniden ses çıkmadı. Tabiki karşılığı yine vardı. Ocak ayından itibaren kamuoyuna sunulması gereken ‘sivil’ anayasa ortalarda yoktu. Askerin 80’de hazırladığı anayasa’ya dokunmadılar ve yenisini açıklasalar bile içinde pek bir değişikliğin olmayacağı kesin gibi görünüyor. Yüksek askeri şura kararları’nın dokunulmazlığına yeniden dokunulmadan geçilmesi bekleniyor.
En son AKP eğitim sisteminin beyni olarak nitelenen talim terbiye kurulunun başkanını da değiştirdi. Askerden yeniden ses çıkmadı. Zira askerin başındaki ismin görev süresi bir yıl daha uzatılacağına dair sözler vardı. Ki bu konu yavaş yavaş gündeme gelmeye başladı bile. Eğer görev süresi uzatılırsa sırada ki generallerinde rahatsız olacağı biliniyor. Ve en son kemalizmin cumhurbaşkanlığı, ordu, yargı kaleleri mahv olurken en son saldırı yök e yapıldı ve başkanı değiştirildi.

Ve en son türban tartışmalarında taştan ses çıktı askerden yine çıkmadı. Tüm bunların hepsi AKP ve asker arasında bir işbirliğinin olduğunu gösteriyor. Tabiki bunlar yalnız değiller, yanlarında bir de ABD var. Ama bu özellikle kara operasyonu sonrasında aralarındaki anlaşma ayyuka çıktı. Ve konuşmalarında bizzat erdoğan orduyu savundu.

Ülkenin en önemli sorunu olan Kürt meselesinde de anlaşma sonrası görüş değişiklikleri yaşanmaya başladı. Kürt sorunu benim sorunumdur diyen, üst kimlik alt kimlik tartışmalarını başlatan, ordu bırakmıyor sorunu çözmeye düşüncesini millette oluşturan erdoğan gitti, yerine terörü sınır ötesi hareketle çözmeye çalışan bir erdoğan geldi. Sadece bu da değil, çözüm paketinde çıka çıka son 25 yıldır her iktidarın ağzından düşürmediği sihir formül olarak sunulan ama gerçekte hiçbir ehemniyeti bulunmayan, ağızda çiğnemekten artık kokusu çıkan gap projesi çıktı. Sanki bunun karslıya faydası varmış gibi ekonomik önlemlerin çözümü olarak sunuldu. Tabiki on yıllardır birkaç kişinin dışında hiçkimseyi oradan indirememiş herzamanki sınırlı af yasası da geldi. Tüm bunlar Erdoğanın kürt meselesinde hiçbir adım atmayacağının en açık delilleri olsa gerek.

Ama erdoğan diğer taraftan gözünü tunceli ve diyarbakır belediyelerinden de alamıyor. İkili bu ülkenin kimlik ve kültür altyapılı en önemli sorununu islam kardeşliği safsatasıyla çözmeyi akıllarına takmış gibiler. Sadece din değil onları onlar yapan aynı zamanda kapitalizme de yürekten inanıyorlar. Bu yüzden utilitarist yaklaşıyorlar ve insanı homo economicus olarak algılıyorlar. Bütün o insanların tek derdi para. Paraya kavuşunca onbinlerin ölümüne neden olan ve yüzyıllık geçmişi bulunan sorunu hemencicik ortadan kaldıracaklar.
DTP var olma yok alma savaşının başlamasından hemen sonra diyarbakırda van da imamlar bağırmaya başladı, dahası meclisde de sarı kırmızı yeşilli türbanlı kızlar DTPnin grup toplantılarında ortaya çıkmaya başladılar. Kürtler bu hamlelerle onların dine boyanmış silahlarını ellerinden almaya çalışıyor. Sınır ötesi harakatın tam bir fiyasko olması DTP yi biraz öne geçirmiş gibi görünse de makarna dağıtmaya başlayacak olan erdoğan yerel seçimleri erkene alarak atak yapmak üzere bekliyor. Altan Tan yada haşim haşimi fırlama adaylar olarak AKP diyarbakır adayı olarak gün saymakla geçiriyorlar.

Muhalefet partileri
ne gelince… CHP’nin yenilgiden bıkmayan, adı bir çok yolsuzluk olayına karışan ve herseferinde demokrasi düşmanlığıyla bilinen baykalı artık kürt sorunun ordunun üzerine atarak kurtulamıyor. Ama dolmabahçe görüşmelerinden haberdar. Ve bu yüzden o da seçim listelerine emekli subayları almadı. ‘gölge etmesin başka ihsan istemiyoruz diyerek türban tartışmalarında ordunun sessizliğine karşı tepkisini gösterdikten sonra pusuya yattı. Kara operasyonun abd isteğiyle bitttiğini görünce kılıçlarını çekti bahçeli ile birlikte ve saldıraya geçti. Şimdilik kemalist son kale olan yargıya umutlarını bağlamış durumda. Ki danıştayın zorunlu din derslerini iptal etmesi ulusalcıların karşı atağı olarak hala ayakta olduğunun bir göstergesi. Ve açılan kapatma davası yargının son hamlesi.

Eğer bu anlaşma planlandığı gibi büyükantın görev süresinin uzatılmasıyla sonuçlanırsa en az bir buçuk yıl daha akp den herhangi demokratikleşme adımı beklemek saflık olur, ancak sırada bekleyen askerlerden tepki gelmeye başlarsa görev süresini uzatma hikayesi suya düşebiler. Şahin olarak bilinen sıradaki başbuğ ile ulusalcıların daha iyi anlaşması bekleniyor.

Anlaşma yürülükte kaldığı sürece ikinci bir akp göreceğiz karşımızda. Demokratikleşmeyi askıya alan, sade muhafazakar, şiddeti dayatan, özelleştirmeci, islami ve milliyetçi bir akp bizi bekliyor. Tabiki artık kapatılma davasıyla birlikte mağdur olduk edebiyatıyla kendisini daha da güçlendirecektir.

Ordu ile anlaşma dışında hiçbir seçeneği olmayan akp diğer köşebaşı aristokrasisi olan yargı’ya karşı farklı bir taktik geliştirdi. Karşısında mermili toplu tüfekli bir güç olmayınca yasamanın gücüyle yargıyı alt edeceğini düşündü. Ve başladı çıkardığı yasalarla saldırılara… yargıtay’ın oda sayısını düşürüp etkisizleştirmeye çalıştı. Anayasam mahkemesinin başkanını değiştirdi. Savcılar ve hakimler yüksek kurulunun yapısına direkt müdahale ve özerkliğini alt etmeye kalkıştı.
Ancak %47nin zafer sarhoşluğundan olsa gerek abartılı şekilde kendine güven duydu. Hatta o gazla alaman memleketinde cdu’lulara artislik yapıp geldi. Bu nedenle olsa gerek yargı konusunda çok ileriye gitmedi Ve yargıtay başsavcısının kapatılma ile ilgili aylar öncesindeki ihtarına rağmen hiç oralı olmadı; kendince ‘’buna cesaret edemezler’’ diye düşünmüştü… ama oldu. Ve şimdi yeniden erken seçimden anayasa mahkemesinin üye sayısının arttırımına kadar yasamanın verdiği sayı üstünlüğü ile alt etmeye çalışacağı tahmin ediliyor…

Şimdi taşra burjuvasinin temsilcisi olan akp nin hiç de kemalist aristokrasisinin en önemli yapısı olan ordu ile kavga içinde olmadığını, tersine tek istediklerinin onlar gibi devlete egemen olmak istediklerini, onlara benzeyerek, onlar gibi bir hayat sürmek istediklerinin en iyi göstergesi oldu. Aydınlınma çağındakiler gibi kendisine rakip olan diğer aristokratları da gücüne dayanarak bir şekilde alt etmeyi denemeye kalktı. Hep birlikte yeniden burjuvazinin ileri yönlerine tanık olduk!
Aydınlanma felsefesinin aldanan liberallerin bir kısmı halen akp den özgürlük beklemeye devam ediyorlar. Ama anarşist felsefesefen habersiz olduklarından gücü ve onun etkilerini görmezden gelmeye devam edip aldanmaya daha devam edecekler gibi görünüyor…

Hiç yorum yok: