Sayfalar

Fotoğrafım
İnsanın kendi hakkında ne diyeceğini bilmesi için bu konuda ayrıntılı bilgiye sahibi olması gerekiyor. yani insan önce kendini tanımalı... ve bunun içinde ben kimim sorusunu kendisine sorup yıllarca sürecek bir kovalamacanın içerisine girmesi gerekli. açıkçası ben kendime bu soruyu şöyle adam akıllı maskelerimi çıkarıp, aynanın karşısına geçip soramadım.. Ayrıca bu iş için insana biraz da cesaret lazım... her yiğidin harcı değil anlayacağınız...

14 Aralık 2008 Pazar

Krizle Gelen Yeni Güne Merhaba!

Bir şeyleri değiştirmek için olaylar evrilir evrilir ve bir yerlerde tıkanır, önünü açacak tek şey ufak bir kıvılcımdır... o küçücük kıvılcımla birden patlar, eskiye ait ne varsa bir anda değiştirilir.

Sovyetlerin yıkıldığı günlerdi, ortaokuldaydım. Belki o günlerde uzakdoğu dövüş sporlarının müptelasıydım ama aynı zamanda politikadan da yavaş yavaş inceden haz almış ve politik gelişmeler ilgimi çekmeye başlamıştı...

Yarım yüzyıldan fazla süren soğuk savaş Sovyetlerle birlikte tarihe karışmıştı. Kapitalist batı medeniyeti tüm varlığını sovyet düşmanlığı üzerine inşa ettiğinden sovyetlerin yıkılmasına önce naralar atarak sevinmişti... Ama sonra arkasından tahmin edilemeyen bir şok hissedilmişti. Mesele şuydu; şimdi ne olacaktı ? Ortalıkta düşman yoktu! Ortada milyar dolarlarla ifade edilen koca bir silah sanayisi vardı, şimdi hepsi iflas mı edecekti?... Ya dünyaya özgürlük getirme ideolojisi ne olacaktı? O olmazsa batı medeniyetinin koca orduları ne halt edecekti? Totalitarizmin altında ezilen uluslar şimdi özgür sayılırdı. Diktatörlerin yönettiği ufak tefek ülkeler vardı ama onları zaten kendileri başa getirmişti...

Velhasıl merkezden yönetilen ekonomik anlayış çökmüş, kapitalizm üstünlüğünü ispat etmişti. kendisi gibi batının aydınlanma felsefesinden doğan marxist ideoloji alt edilmişti, yanlışlığı kanıtlanmış ve tarihin karanlık sayfalarına gönderilmişti. Ekonomileri tas tamamdı. Ya onunla örtüşen liberal demokrasi? Birilerinin özgürlüğe ihtiyacı olmalıydı.

Kendilerini hep düşmanları üzerine tanımladıkları için olaya hep ideolojik boyuttan bakmışlardı. düşman kardeş yok olunca kendilerini nasıl tanımladıkları da soru işaretlerine boğuldu. onlar artık komünist-olmayanlar değildi. ekonomi işin içinden çıkınca devreye kültür girdi. evet, onlar batı medeniyetiydi, tüm dünyaya kendini ispatlamış kapitalist batı medeniyeti.

Fukuyama adındaki şahıs kültür üzerine basit bir makale yazmıştı. Ama o makale olay oldu. Herkes bir anda üzerine üşüşünce hemen kitap haline getirdi. sevinci ve şoku yaşayan batılıların duygularına tercüman olmakla kalmadı, gidilecek yola işaret levhaları da koydu. Tarih bitmişti, zira insanlığın bundan sonraki yolu kapitalizmdi. Kendileri ise tüm dünyaya yayılıp kendisine benzetecek olan üstün batı kültürüydü.

Kendilerini kültür ile tanımlamaya başladıkları anda dinin önemimi fark ettiklerinden olsa gerek artık düşman da hazırdı: İslam. herkes bir anda ABDnin kendine düşman olarak İslam'ı seçtiğini söylemeye başladıklarında aklı başında olanlar bunu absürt bulmuştu, zira daha El Kaide'nin temelleri atılmamıştı. O zaman kadar birlikte çalıştıkları, irili ufaklı, boş örgütlerden oluşan bir düşman olmazdı. ama kollar sıvandı, Başkanları yaptığı açıklamalar ile müslümanlar tahrik edilmeye başlandı, gizli sevisleri islamcı örgütleri el altında destekledi, gazeteleri televizyonları müslümanlara atıp tutar oldu. Bir anda yeni bir örgüt kurulamayacağı için sadece çatı örgütü olarak El Kaide ismi anılmaya başlandı.

Bush'un üzerine bu yeni elbise terzisinin elinden çıkmış gibi tam oturdu. Hem petrolcü hem dindardı. Bir taraftan haçlı seferleri diyor, diğer yandan Irak'ın petrollerinin rezervlerini duyunca heyecandan titriyordu.

Yeni düşmanla birlikte artık batılılar rahat bir nefes alabilirlerdi: Silah sanayileri tam hızında yeni teknolojik devrimler yapabiliyordu, orduları ülkeler işgal ediyor, kendilerini tanımlayabiliyor ve dünya halklarına özgürlük götürmeye devam edebiliyorlardı... Her şey tastamam görünüyordu.

Ama sadece görünüyordu...

Bir de yavaş yavaş görünmeye başlayanlar vardı. Aslında onlardan bazıları çok önceleri görünmeye başlamış ve üzeri kapatılmaya çalışılmıştı;
Üstünlüğünü ispat eden kapitalizm çevreyi harap etmiş, ozonu inceltmiş, sıcaklıkları yükseltmişti.
Sadece Afrika'da değil, diğer priferide de gıda fiyatları tavan yapmış, halk sokaklara inmiş, açlık tahayyül etmişti...
Asyadan üstün kapitalizmi kabul etmiş yeni aktörler şimdi arka bahçelerindekilerle ticaret, savunma anlaşmaları yapmakla kalmamış heryerde top koşturur olmuşlardı.
İçeride ise kendi ülkesinde sosyal sistem çökmüş ve değişim değişim diye slogan atan bir siyah başkan seçilmek zorunda kalınmıştı.
Anti Kapitalistler Cenova'dan sonra ortadan kaybolmamış, Atina'da tekrar ortaya çıkıp düzenlerini değiştirmek istediklerini beyan etmişlerdi...

onlara göre belki de bunların hepsi fasa fisoydu. Ama ya ekonomik kriz...

İşte mesele burada kopuyor; Neoliberaller 20 yıldır Kapitaliz'e tapıyorlardı, hemen her on yılda bir ortaya çıkan ufak tefek krizlere bir kulp takıp berteraf ediyorlardı. ama bu defaki öyle böyle bir şey değil. 1929 bunalımından daha da ağır olacağı söyleniyor. Kendileri de bunu itiraf ediyor.

1929 da cerayan eden Kara Buhran dünyanın şeklini şemalini değiştirmişti. Etkileri ikinci bir dünya savaşı çıkmasına neden oldu. Faşizm doğdu, yayıldı ve milyonların canını aldı. Sınırlar değişti. Bretten Woods'u, Keynes'i ve dolayısıyla Refah Devletini, Sosyal Devleti ve Fordizm'i, Neoliberalizmi vs vs nicelerini başımıza musallat etti. Sonuçta Dünya değişti.

Şimdi o herşeyi değiştiren "Kara Buhran"dan daha kötüsünün başlangıcındayız. Ve içimizde abartılı bir merakla dünyanın nasıl değişeceğini tasavvur etmeye çalışıyoruz...

Demek ki herşey yalanmış. Kapitalizm üstün falan değilmiş. Eğer gerçekten buna inandıysalar, hem kendilerine hem bize yalan söylemişler. Şimdi ne kendilerini tanımlamaya çalışıyorlar, ne de üstün olduklarını söylüyorlar. Oturmuş masada kara kara fabrika depolarındaki malları ne yapacaklarını düşünüyorlar.

Hiç yorum yok: