Sayfalar

Fotoğrafım
İnsanın kendi hakkında ne diyeceğini bilmesi için bu konuda ayrıntılı bilgiye sahibi olması gerekiyor. yani insan önce kendini tanımalı... ve bunun içinde ben kimim sorusunu kendisine sorup yıllarca sürecek bir kovalamacanın içerisine girmesi gerekli. açıkçası ben kendime bu soruyu şöyle adam akıllı maskelerimi çıkarıp, aynanın karşısına geçip soramadım.. Ayrıca bu iş için insana biraz da cesaret lazım... her yiğidin harcı değil anlayacağınız...

19 Kasım 2009 Perşembe

Alman Biraları Küreselleşme Karşıtı mı?

“Ağabey Çin başbakanın açıklaması bizi mahvetti” diye bir cümleyi Almanya’daki herhangi bir döner dükkânının sahibinden duyuyorsanız, bilin ki artik Küreselleşen bir dünyada yaşıyorsunuz. İster Küreselleşmeye karşı nefret duygularınızı biriktirin ister hayranlığınızdan odanızı Küreselleşme afişleri asın “Globalisation” denen “kaçınılamayacak bir süreç”in içinde bulunduğunuza emin olmanız gerekiyor.

Eğer Çin başbakanının kendi halkına “süt için” tavsiyesinden Almanya’da peynir kullanan bir dönerci, fiyatların yükselmesinden dolayı olumsuz etkileniyorsa artık kapitalizmin kaçınılamayacak olmanın yanında, ilerlemiş yeni bir sürecinde de yaşadığınızın anlamına geliyor. Tüm ulusal ekonomiler birbirilerine karşı olan ithal-ikameci düşmanlıklarını unutup içice geçmiş ve hatta durumu abartıp diğerleri ile kaynaşmış durumda. Sonuçta Komünistler belki tüm ülkelerin işçilerini birleştiremediler ama düşmanları kapitalistlerini birleştirdi.

Kapitalizm yeni evresine büyük ve güçlü firmalar olan ÇUŞ’lar, yani çok uluslu şirketler, sayesinde geçebildi. Hep daha fazla büyüme, para kazanma isteğiyle yanıp tutuşan Maneger’lar tayfası Bangladeş’in herhangi bir köylüsüne hiçbir engelle karsılaşmadan ulaşma isteği yüzünden dünyanın yeni sistemi onların istediği biçimde şekillendi.

Seri üretim yapan fabrikalarında ürünlerini doyumsuz bir kitlenin hevesle beklemesi gerekiyor. Doyumsuz kitle kendini tok hissetmeye çalışırken onlar milyonlarca doları cebe indirmenin gururunu yaşıyorlar. Ve tapındıkları sistemin temelinin rekabet olduğunu unutup küçük firmaları sinek gibi ezmeye çalışıyorlar. Zengini daha güçlü, fakiri daha gariban yapan bu yeni düzenin çarklarını acımazca ve daha da kötüsü büyük bir hevesle taşıma suyla döndürüyorlar. Çark döndükçe sistem işliyor, sistem işledikçe Kapitalizmin çıkısında olduğu gibi farklılıkları siliyor ve her şeyi birbirine benzetiyor. Yerel değerler kayboluyor ve kendisinin evrensel, üstün olduğunu iddia ettiği değerlerini kabul ettiriyor. Dünyanın tüm şehirleri gibi yaşam tarzları da birbirine benzetiliyor. İnsanlık tarihinde oluşumu on binlerce yıl sürmüş, her biri bir diğerinden güzel olan yerel kültürler kapitalizmin rasyonel, utilarist ve sosyaldarwinist düşünce yapısına yenik düşüp, dünya çölleşme arifesindeyken, bir çiçek gibi solup tarih sahnesinden çekiliyorlar. Dünya, kapitalistlerin hevesle söylediği gibi, Küreselleşme ile artık küçücük bir köy. Ama bu köyde herkes aynı elbiseyi giyiyor, aynı traktör markasını kullanıyor, aynı şekilde tarhana çorbasını pişiriyor.


Alman kültürü ve yerellik

Dünyanın biraya en meraklı halkı olan Germenlerin memleketinde başından beri kapitalizm biraz farklı işliyor. Bu halk komşuları ve yakınındaki ülkelere nazaran kapitalizme geçişte gecikmelere uğraması ve dolayısıyla birlik konusunda sürekli sorunlar yaşaması şimdiki yaşamında da kendini gösteriyor. Eyaletlere bölünmesi, Avusturya ve İsviçre’de farklı ulusal kimliklerin oluşması gelişen kapitalizme rağmen Ulus-devlet sürecinde Almanların yerelliğe karşı yenilgisini gösteriyor belki de. Kapitalizmin ilerlemiş olmasına karşın halen şivelerin güçlü varlığı bunun başka bir kanıtı olsa gerek. Almanlarla muhabbeti ilerlettiğinizde Elazığ-Malatya çekişmesine benzer şeyler duyunca Ego-Zentrismus’un sadece ulusal boyutta olmadığını görebiliyorsunuz. Alt kimlikler varlığını güçlü şekilde sürdürünce yansımaları gündelik hayatta da kendisini gösteriyor. Almanya’da çoğu kişi bu yüzden olsa gerek kendi bölgelerinin bira markalarını tercih ediyorlar. Bu bölgesel yurtseverlik ya da ‘Partikularismus’ olarak adlandırılıyor.

Küreselleşmeye eleştirisel pencereden baktığımızda onu tek tipleşen amerikan hayat tarzının dayatılması olarak tanımlamak ve yerelliği de bunun karşıtı olarak anlamak gerekiyor. Yerel ile küresel karşıt anlamlar yüklenince aralarında dialektigi çağrıştıran bir mücadele var oluyor. Almanlar yerelliklerinin sembolü olan biralarıyla küreselleşmeye ve dolayısıyla tek tipleşmeye karşı bilinçsiz hareketleri ile direniyorlar.


Almanya’nın Bira Kültürü ve Küreselleşme

İnsanın temel gereksinimi olan su Almanya’da bira ile yarış halinde. Bira su kadar çok tüketiliyor ve alman erkekleri için en az onun kadar değerli. Bira hayatın neredeyse vazgeçilmezi olunca onu kampuslarda ve bazı işyerlerinde kolanın yanında bulabiliyorsunuz.

Gelişmiş bira kültürüne sahip bir ülkede yaşamanın zorlukları da var. Mesela Türkiye’de bira siparişi çok kolay veriliyor; “garson bana bir bira” ile işin içinden çıkabiliyorsunuz, ama aynı cümleyi alman memleketinde söylediğinizde “hangi çeşit bira” sorusu sizi bekliyor. Türkiye’de satılan biralar “pils” (pilsen) olarak adlandırılıyor ki adını ilk üretildiği yer olan Çek Cumhuriyeti’nin Pilsen şehrinden alıyor ve birçok çeşidin (altbier -yıllanmış bira-, kölsch -Köln birası- v.b.) yanında arpa yerine buğdaydan yapılan “Weisen Bier” kendini gösteriyor. Arpa ile buğday ekmekleri arasındaki tat farkı kendini birada da kanıtlıyor.

Küçük bira firmalarının Küreselleşme çağında devlere karşı direnmesi basit bir şekilde tüketici alışkanlıkları kavramı ile açıklanabilinir. Ama almanlar kendi bölgesinin biraları dışında haber almada da yerellikten yana tercihlerini kullanıyorlar. Ulusal gazeteler daha çok dış haberleri veriyor. Belediye başkanının söylediklerinin ya da eyalet parlamentosunun kararları en az federal Almanya’nınkiler kadar önemli bulunuyor.

Asıl soru şu; tüketici desteğine rağmen nasıl oluyor da küçük firmalar büyüklere karşı Kapitalizmin acımasız rekabet ortamında ayakta kalabiliyorlar? Cevap; onların taktikleriyle savaşıyorlar. Onlar gibi ürün çeşitlemesine gidiyorlar. Hemen her marka pils ve weisenbier’nın dışında dunkel (koyu bira), export, kristal ve meyveli (ekseriyetle greyfurt, limon v.b) biralarını farklı büyüklükte ki şişelerde pazarlıyorlar. Şehrin çoğu bilbordlarını kiralayıp, eşantiyon dağıtıp ve bununla da yetinmeyip yerel medya ile anlaşıyor, reklâm yapmaktan da eksik kalmıyorlar. Almanya’da yerellik Küreselleşmenin dayattığı Amerikan yaşam tarzına karşı direniyor, bizim için her ikisi de “batılı” ve dolayısıyla birbirinden çok az farklı olduğu halde.

Amerikan yaşam tarzına karşı tek başkaldırı (bunu bilinçsiz yaptıklarını belirtmeme gerek yok) yalnız biraları değil, hemen arkasındaki ikinci cephede çok yakından tanıdığımız ve tüm ihtişamıyla döner geliyor. Döner bira kadar şanslı değil, zira kuvvetli bir rakibi var. Amerika’nın Fastfood devleri dönercilerle olan savaşında aldığı yenilgilerden belini doğrultamayınca her seferinde imdatlarına büyük alman medyası bozuk döner eti haberleri ile yetişiyor.

Başrolünü Antony Giddens’in oynadığı üçüncü yol trajedisi sosyal demokrat tiyatrolarda Tony Blair’in desteğiyle halen Küreselleşmeye övgüler yağdırarak oynanmaya devam ediyor. Bunlar halen Küreselleşmenin yerel kültürleri yaygınlaştıracağını da savunuyorlar. Her şeyin batılı tarza uydurulduğunu görmek için sanırım internetin başına geçip Google Earth’den dünyanın son haline kuş bakışı bakmak yeterli. Eğer yerel kültür’den sadece ‘döneri’ kastediyorlarsa o zaman iş başka.

Almanya’da dönerci lokantası dayatılan yaşam tarzına karşı savaşan inanılmaz bir kahraman. Tek başına tüm cephelerde savaşıyor. Amerikalıların ekmek arası köftesine karşı döneriyle, kolasına karşı ayranı ve pizzasına karşı lahmacun ve pidesiyle. Dönerin işgal planı Almanya’da başlayıp önce okyanusa sonra da Akdeniz’e doğru harekete geçti, batı tarafının tüm ülkelerinde kendini gösterdikten sonra yönünü doğu Avrupa’ya doğru döndü. Cepheden son gelen haberlere göre Ukrayna piyasası kapanmak üzere.

Döner sadece lokantalarda kendini ispatlamakla kalmadı, tıpkı bira gibi kampuslarda de hak ettiği yeri aldı.

Madalyonun diğer yüzünü çevirdiğinizde döner-bira mücadelesi pek de umutlar vaat etmiyor. Son yıllarda çoğu küçük bira isletmeleri iflas etti(rildi). Taze bira yapan restoranlar mücadeleye devam ediyor. Aynı şey döner fabrikaları için de geçerli. Büyük firmaların oluşturduğu oligopol piyasaların kar marjının, ekonomiye daha olumlu katkısının olacağını düşünen alman devleti az üretim kapasitesine sahip işletmelerin kapanmasından yana.

Yerelleşmenin Küreselleşme ile yok olup gittiği bir zamanda, her bölgenin kendi kültürünü kaybettiği bir süreçte alaman’nın biraları kapitalizmin hastalıklarına karşı hala direniyor.

Her zaman hamburgerin yanında kola yerine dönerin yanında soğuk bir kristal bira ile direniş çağrısını sürdürmek gerekiyor.

demenan@gmail.com

Hiç yorum yok: