Sayfalar

Fotoğrafım
İnsanın kendi hakkında ne diyeceğini bilmesi için bu konuda ayrıntılı bilgiye sahibi olması gerekiyor. yani insan önce kendini tanımalı... ve bunun içinde ben kimim sorusunu kendisine sorup yıllarca sürecek bir kovalamacanın içerisine girmesi gerekli. açıkçası ben kendime bu soruyu şöyle adam akıllı maskelerimi çıkarıp, aynanın karşısına geçip soramadım.. Ayrıca bu iş için insana biraz da cesaret lazım... her yiğidin harcı değil anlayacağınız...

19 Kasım 2009 Perşembe

Kasımpaşalı Hakkındaki Spekülatif Kıllanmalar

Yaptıkları toplantılarla Dünyayı daha iyi nasıl sömürürüz? sorusuna cevap arayan neoliberallerin sihirli dağı Davos’ta Perez ile tartışan Erdoğan beni açıkçası hayal kırıklığına uğrattı. İki laf soktuktan sonra küsüp kaçacağına adam olsaydı da, yaşına başına bakmadan Perez’e bir tokat atsaydı, gerçek bir kahraman olurdu. Erdoğan gibi cahillik ve kabadayılığın muhteşem sentezini temsil eden bir adamdan beklenebilecek en iyi şey budur. Neden mi?
Bir arkadaşım Münih’te İngilizce bilmediği için “bulaşıkçı” olarak işe alınmadığını söylemişti (Belki abartılı bir örnek ama gerçek). Lakin Türkiye’de bırak bulaşıkçıyı Uluslar arası binlerce toplantı ve görüşmeye katılan, 70 milyonu ilgilendiren hayati meseleleri konuşan, “van minıt, olmaz, van minıt” diyen İngilizcesiz birini başbakan yapıyoruz. Sonra da olup bitenlere “hadi ya! Şok şok şok…” diyerek şaşıyoruz. Hatta daha da ileri gidip katmerleşen Ortadoğu sorunlarını çözmesi için ülkeler arasında mekik dokuyan “arabulucu” olarak görevlendirilmesinden gurur duyuyoruz. Cahil, kabadayı bir adamı bile başbakan yapacak özgür bir toplumsal yapıya sahibiz yani, ne güzel! Kendimizle gurur duyalım. Ve Yasin Hayel’in başbakan seçileceği günleri sabırsızlıkla bekleyelim.

Bu adam eğer 7 yıl boyunca başbakan olarak hizmet vermişse, yaşadığı toplumun altyapısındaki tıkanan kanalizasyon şebekesine bakmak gerekiyor. Hayatı düşman, tank top, hedef olarak algılayan askerlerimizin sevk ve idaresindeki bir demokraside yaşıyoruz. Baykal ve Bahçeli çiftinin laik milliyetçi çiftçi tavırlarıyla iktidarı büyük bir hassasiyetle kontrol ediyoruz. Bu ülkenin neredeyse üçte birini oluşturan bir azınlık, insani taleplerde bulunduğunda dış mihrakların oyununa gelmiş hainler olarak nitelendiriyoruz. Adalet sisteminin nasıl çöktüğünü anlatıyoruz, eğitimin sendikaların ve daha binlerce yapının kırmızı alarmlarını gösteriyoruz ve pişkin pişkin yeniden şaşırıyoruz.
Erdoğan’ı işte böylesi bir toplumsal altyapı şebekesi üretiyor ve havaalanında bayraklarla karşılayarak sevinç çığlıkları atıyor.

Gelelim neden kıllandığıma,
Adettendir, bilirsiniz, bir ülke saldırıya başlamadan önce başbakanını, her bir bakanını nabız ölçme aletleriyle çevre ülkelere gönderir ve “haberiniz ola, yakacaz yıkacaz” derler. Hiçbir uluslar arası yükümlülüğe uymayan İsrail büyük bir tevazu göstererek bu geleneğe uydu ve dışişleri bakanını Mısır’a, başbakanını da Türkiye’ye gönderdi. Sonradan medyada çıkan haberlere göre Mısır hükümeti Gazze’ye yapılan saldırıyı önceden biliyor ve büyük bir insani adım atarak, İsrail’i sivillere zarar vermemesi için nazikçe uyarıyor. Peki, altı saat boyunca Olmert ile görüşen başbakanımız Gazze’ye saldırılar başlayınca ne diyor? “ Beni kandırdılar…”

“Hay da, ne oldu şimdi?” demiyor ve İngilizce meselesini neden detaylandırdığımı da işe katarak olayları anlamaya çalışıyoruz;
Monşerler seçecekleri her bir kelimeye uluslar arası görüşmelerde acayip dikkat ederler, zira bilirler, eşanlamlı görünen sözcükler bile yanlış yerde kullanıldıklarında milyonlarca dolarlık ticari anlaşmalara zarar verebilir, ülkeler arasında gerginlik veya husumet yaratabilir, maazallah savaş bile başlatabilir. Başbakanımız “ben monşerlerin dilinden anlamam” dedi, iyi de madem diplomasiden anlamıyorsun, neden bulaşıkçılık değil de başbakanlık, hatta daha da ileriye giderek arabuluculuk yapıyorsun?

Başbakanımızı kandırsa kandırsa tercümanı kandırmıştır. İsrail büyükelçisi altı saatlik görüşmede “belki direkt olarak söylenmedi ama Gazze’ye yapılacak saldırı ima edildi” dedi. Zaten hiçbir diplomatik görüşmede hemen hiçbir şey direkt söylenmez, diplomatik dille ifade edilir. Bunu başbakanımız bilmiyor ve bilmediğini de övünerek söylüyor.

Evlenme vaadiyle genç kızları kandırdıkları gibi başbakanımızı da kandırdıklarını varsayalım, Filistin, Gazze hatta Hamas kelimeleri bile toplantıda anılmadı diyelim, esip gürledikten sonra neden
arabuluculuk yapmaya çalıştı ve bu arada kendini neden rezil etti?… Tekrar kandırılmak için mi?
Bu arada İngilizcesiz başbakanımızın aynı zamanda Büyük Ortadoğu Projesinin eşbaşkanı olduğunu da hatırlatmak istiyorum. Bu adam kesin BOP’u İngilizce anlattıkları için anlayamamıştır yada eğer tercüme edilmişse yine yanlış çevrilmiştir…. Biliyorsunuz, bu proje gereğince Irak’ta bir milyon (rakamla 1.000.000) insan öldürüldü. Gazze’de bin kişinin ölmesine bu kadar sinirlenen bir adam neden bir milyon kişinin öldürülmesine ses çıkarmadı? Sanırım tek sorunu yabancı dil ile değil, matematikle de ciddi sorunları var.

Keşke sadece cahil olsaydı, sineye çekerdik… Bizimki üstüne üstlük bir de kabadayı. Perez’e artislik yapmadan çok önce Naziler tarafından katledilen Türkler için Almanya’ya gittiğinde Şansölye Merkel’a da fırça atıp gelmişti. Önce Almanlar sonra İsrailliler şok oldular ama biz şok olmuyoruz, burası Türkiye diyoruz…

Sonuç: Başımıza ne geldiyse, cahillikten geldi (Dedemin sözü)…

demaniz@gmx.net

Hiç yorum yok: