Sayfalar

Fotoğrafım
İnsanın kendi hakkında ne diyeceğini bilmesi için bu konuda ayrıntılı bilgiye sahibi olması gerekiyor. yani insan önce kendini tanımalı... ve bunun içinde ben kimim sorusunu kendisine sorup yıllarca sürecek bir kovalamacanın içerisine girmesi gerekli. açıkçası ben kendime bu soruyu şöyle adam akıllı maskelerimi çıkarıp, aynanın karşısına geçip soramadım.. Ayrıca bu iş için insana biraz da cesaret lazım... her yiğidin harcı değil anlayacağınız...

19 Kasım 2009 Perşembe

Hasan Cemal’den Takıntılı İnciler

Hasan Cemal’i hatırlarım, beş on sene evvelinde kendi kendine bir garip besmele uydurmuştu; Hangi konu olursa olsun; ister demokrasi, ister üçgenin iç açılarının toplamının 180° oluşu, isterse de kuru fasulyenin uzun pişirme süresi; yazsın, konuşsun ve hatta bağırsın, çağırsın, ağlasın… girizgâhı şöyle idi; Berlin Duvarı yıkıldı, dünya değişti.

İyi kavrayamadığımızı hesaba katmasından olsa gerek, yetinmezdi duvarın yıkıldığını hatırlatmakla. Besmelenin ötesine geçerdi her daim… Mevzunun ortasına doğru Berlin duvarının taşlarına, harcına ve hatta betonuna kadar dallandıra budaklandıra eklerdi konuya. Yani antikçağ filozofları için Ateş-Toprak-Su-Hava ne ise, Hasan Cemal için de Berlin-Duvarının-Yıkılışı o idi. Her şeyin içkin olanı, özüydü.
Ve giriş ve gelişmenin ertesinde tahmin edeceğiniz üzere son cümle de hep o tanıdık bildik temcid pilavı tadındaki ile başlardı: Berlin Duvarı yıkıldı ve…

Neydi Allahım bu gül yüzlü Cemalimin duvar takıntısı? Nasıl bir çocukluktu bu?

“Dozer vurdu, yıktı arkadaşım, ötesi yok… Bak Melahat Ablalar da eski binayı yıktırdılar. Hoş, eski anıları hatırlayınca biraz ağladı ama atlattı. Sen de atlat artık Cemalim” diyesim gelirdi her köşe yazısını okuyuşunda…

Ayrıca düşünürdüm;
“Liberaller Berlin Duvarı ile komünizmi eş sayarlar. Bu yüzden yıkılışını kapitalizmin mutlak zaferi olarak görürler. Hasan Cemal bir liberaldir. O da bu yüzden yıkılışına sevinir” mantık önermesi her nedense bana “rekabet=bereket olduğunu” iddia etmek kadar mantıksız gelirdi…

Bugünkü yazısının başlığını görünce gayri ihtiyari gençliğimdeki gibi “yine mi Berlin duvarı be gül yüzlü Cemalim” diyiverdim.
Başlığa bak… “1989: Duvarları yıkmak ya da demokrasinin gereğini yapmak!”.

Dilime Hollywood’un klasik ekşın filmlerinin tadını bıraktı. Bir yandan duvarları havaya uçurmak, diğer yandan demokrasiyi uygulamak… “İnşallah, gül yüzlü Cemalim Irak’a, Afganistan’a özgürlük ve demokrasi götürmüyordur” diye umut ettim…

İlk cümlesi başlığından daha şahane;

Yirminci Yüzyıl, tarihin en berbat yüzyılıydı.



En çok şaşırdığım (aslında gıcık olduğum) şeylerden biridir, bu tür cümleleri gül yüzlüm gibi “batı hayranlarından” duymak. Ne utanma, ne de en küçük sıkılma belirtisi gösterirler… Kasıla kasıla yazmış beyefendi; “Yirminci Yüzyıl, tarihin en berbat yüzyılıydı”. İyi de niye?
Durun tahmin edeyim; Siz “batılıların” gezegene yayılan ikisi sıcak, biri de soğuk olmak üzere “Dünya Savaşları” çıkardığınız için olabilir mi? Milyonlarca insanı katlettiğiniz için mesela? Yooo yo, Dünyayı altı defa arka arkaya yok edecek kadar bomba yaptığınız içindir? Yoksa çevreyi tahrip edip, denge adına doğada ne varsa yakıp yıktığınız için mi? Tamam, buldum; Dünyadaki tüm kültürleri yok etmek için can hıraş şekilde uğraştığınız içindir…

Gül yüzlü Cemalim devam etmiş;

İnsanlığın savaşlarla, ihtilallerle, soykırımlarla, kırımlarla, diktalarla allak bullak olduğu kanlı zamanlar yaşadık Yirminci Yüzyıl’da.

Demiştim size şey belirtisi göstermezler diye… Helal olsun, hiç üzerine alınmadan yazmış… Sanki hepsinin faili Aydınlama felsefesinin prematüre kapitalistleri değil de, gariban Marslılar, onlar değilse Avustralya yerlileri Aborjinler, onlar da değilse Androidler, uzun burunlu maymunlar falan filanlar…

İşte bu nedenledir ki, 9 Kasım 1989 gerçekten güzel bir tarihtir insanlık adına. Çünkü özgürlükle istibdat arasındaki bir demir perde, Berlin Duvarı yıkıldı bu tarihte.

Ey kurban olduğum mantık bilimi, nerdesin? Tez çık gel… Neresinden tutulur bu cümleler?
Gül yüzlü Cemalim, yüzümüze gülerken dalga mı geçersin bizimle?



İlk cümle; 20.yy en kötüsüydü, 2. Cümle; savaşlar yıkımlar yaşandı, 3. Cümle; Bu nedenle duvarın yıkıldığı gün (9 Kasım) insanlık adına tarihi öneme sahip… Anlayan varsa beri gelsin? Lütfen, gerçekten rica ediyorum sizden, anlayan biri varsa, bana açıklasın; 3. Cümledeki “Bu nedenle”yi neye dayanarak yazdığını?
Gül yüzlü Hasan Cemalim ağzında gevelediği şey şu mu? Komünizm (Gül yüzlüm farkında olmadan Stalinizm’den bahsediyor) insanlık dışı iğrenç bir sistemdi, tüm kötülükleri o doğurdu (yıkımlar, soykırımlar, savaşlar…) ve bu yüzden insanlığın bu iğrençlikten kurtuluşunu simgeleyen 9 Kasım tarihi bir öneme sahip.
Eğer öyleyse, söylediklerinizin hepsi uzun metrajlı atmasyon… Stalinizm iğrenç bir sistemdi gerçekten, katliamlar yaptı kendi içinde, tamam. Hatta senin gibi Neoliberallerden daha fazla kötülüğü dokundu Komünizme.

Ama totalitarizm olarak kavramlaştırdığın şey bu kadar kötülük yaptıysa, yıkılışından sonra katliamlar, yıkımlar, savaşlar nasıl devam ediyor? Söyle bana gül yüzlü Cemalim… Anlat hadi, Stalin’nin ruhunun Bush’un yatağının üzerinde nasıl gezindiğini? Anlat da anlayalım…

Orta ve Doğu Avrupa’daki ‘kadife devrimler’le totaliter rejimler birbiri ardından devrildi. Dünyada totalitarizmin kalesi olan Sovyetler Birliği hiç beklenmedik bir anda tarihe karıştı.
Bir başka deyişle:
Tarih kanatlandı 9 Kasım 1989’da. Tarih, özgürlük ve demokrasi düşmanlarını sollayıp geçti gitti o gün.
Duvar’ın çöküşü, ekonomik ve siyasal liberalizm adına hiç kuşkusuz büyük bir zafer oldu. Barış ve liberal demokrasi elbette büyük bir sıçrama kaydetti. Ama ‘tarihin sonu’ gelmedi.

Barış ve demokrasi nasıl sıçramış yakından bakalım…
Unutanlar için hatırlatayım, Hasan Cemal gibi neoconların atmasyonlarını:
I. Atmasyon: Kapitalizm en üstün ve yenilmez sistem olduğunu ispatladı ve bu yüzden tarihin sonu geldi.

Cevap; Son bir yılda dünyada buna inanan tek bir saf kaldı mı? Obama’nın ve diğer batılı Avrupalı devletlerin trilyon dolarlık paketleri olmasaydı Kapitalizm çoktan gebermişti. Demek ki, gözümüzün içine baka baka yalan söylediler. Kapitalizm ne en üstünmüş, ne de yenilmezmiş… İğrenç, kan emici bir finans sistemi varmış. Öyle mi? öyle. O zaman ne yapılmalıydı? itiraf edilmeliydi… Ama nerdeeee? Halen bana özgürlük diyor, demokrasi diyor.

II. Atmasyon: Yeni Dünya Düzeniyle her şey iyileşecek, barış ve demokrasi gelecekti tüm dünyaya. Geldi mi? Hayır. Savaşlar daha azarak devam ediyor mu? Ediyor. Savaşları kim çıkardı? Bizzat liberal demokrasinin savunucusu olan ABD, yani Batı.

III. Atmasyon: Büyük Ortadoğu Projesiyle Ortadoğu’daki tüm sorunlar çözülecek, Kapitalist Batı yine barış, özgülük ve demokrasi getirecekti… Getirdi mi? Hayır. Ne oldu? Milyonlarca insan öldü.

IV. Atmasyon: Refah Batı’dan doğu’ya doğru akacak ve Azgeliş-tiril-miş Ülkeler de gelişecekti. Çin ve az buçuk da Hindistan dışında başka gelişen oldu mu? Hayır. Hatta tüm istatistiklere göre, azgelişmiş ülkeler ile Batı arasındaki uçurum her geçen gün daha da artıyor mu? Evet, hem de nasıl?. İnsanın “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu diyesi geliyor mu? Yine Evet, yine hem de nasıl…



Bunlar alenen söyledikleri yalanlardı. Bir de savsakladıkları vardı. Misal; Çevre Katliamı… Kâr hırsı, rekabet çılgınlığı öyle bir manyaklık derecesine ulaştı ki, para dışında insanlığa ait ne varsa, hepsini tahrip ettiler. Dünya bitti, sıra Ay’a da geldi, yüzeyinde bombalar patlatmaya başladılar… “İyi ki şu Kapitalistler Güneş sistemine sıkışıp kalmışlar” diyesi geliyor insanın, “Samanyolu’na bir çıkabilselerdi, tahribat ne demekmiş o zaman öğrenecektik galiba”…

Barış, demokrasi ve özgürlük düşmanları dünyanın birçok yerinde mevzilerini korumaya devam ettiler. Otoriter rejimler kaybolmadı siyaset sahnesinden. Milliyetçilik, öteki düşmanlığı, dinsel radikalizm bugün de mutsuzluk ve acı kaynağı olmaktan geri durmuyorlar.
Ne yazık ki öyle.

Evet, günümüzde Dünyada var olan tüm kötülüklerin anası yine demokrasi düşmanlarıymış arkadaşlar. Eee, hani hepsi yenilmişti, alt etmiştiniz, en üstünü sizdiniz? Ne oldu gül yüzlüm? “Oldukları gibi duruyorlar” diyorsun, “tüm kötülükleri bu öcüler yaptı” diyorsun. Ama gerçekten okkalı atıyorsun…
Hele bi anlat da, anlayalım?
Milyonlarca insanı Irak’ta, Afganistan’da kim katletti? liberal demokratlar. Özgürlüklerin hepsini askıya alıp, silahlanmaya milyarlarca doları kim ayırdı? Liberal demokratlar. Kapitalist krizin ortaya çıkışının fitilini kim ateşledi? Liberal demokratlar. İslam’ı kendilerine düşman seçip, kendi ülkelerindeki Müslüman azınlığa terörist muamelesini kim yaptı? Liberal demokratlar….

Ancak, tüm olumsuzluklara rağmen yirmi yıl öncesine göre dünyamız daha iyi bir yerde. Hem özgürlük, hem refah düzeyi açısından çıtalar yükselmiş durumda.
Yirmi yıl önce Berlin Duvarı nasıl çöktüyse, dünyanın başka yerlerinde barış ve demokrasiyi engelleyen duvarlar da günü gelecek, yıkılacak.
Bu konuda kuşku duymuyorum.
Türkiye için de geçerli bu.

Yenildik ama ezilmedik cümleleri şimdi de eşlik ediyor… Söyledikleri gibi olmamış da, az buçuk biraz daha kötü, hepsi o kadarmış da, şuymuş da, buymuşda… Oldu gözlerim doldu…

Dünyamızın daha iyi bir yerde olduğu külliyen yalan. 11 Eylül’den sonra özgürlüklerin birçoğu kırpıldı, katliamlar savaşlar daha da çoğaldı, eşitsizlikler arttı, intihar oranları yükseldi, daha fazla ülkede açlık baş gösterdi, doğanın dengesi hepten yitirildi, işsizlik oranları yükseldi …

Benim ülkemde de duvarlar yıkılıyor, yıkılmaya devam edecek. Barışın, demokrasinin, hukukun, refahın yollarında hep birlikte yürünecek.
Evet, inişli çıkışlı bir süreç bu. Bazen gerilemeler oluyor. Ayrıca sorunlarımız, sıkıntılarımız o kadar çok ki…
Ama şunu iyi bilin:
Biz de ‘tarih’i yakaladık!
Geçmişten bugüne tüm iniş çıkışlarıyla Atatürk’ün koyduğu ‘çağdaş uygarlık düzeyi’ hedefiyle, çok partili demokrasiye attığımız adımla, pazar ekonomisi reformlarıyla, AB’ye uyum çabalarıyla Türkiye de ‘tarih’i elbette yakaladı.
Kürt açılımı ya da demokratik açılım da bu çerçevede yer alan önemli bir gelişmedir.
Ermeni açılımı da öyle.
Alevi açılımı da öyle.
Türkiye’nin çevresinde bir barış ve istikrar kuşağı oluşturmayı amaçlayan dış politika açılımları da öyle.
İçeride, siyasal rejimi daha demokratik bir çerçeveye oturtacak sinyaller de çoğalıyor günümüzde.
Bu bakımdan, Başbakan Erdoğan’ın özellikle sivil-asker ilişkileri konusundaki tutumunun umut verici olduğu söylenebilir.
Pazar günü TRT-1’deki ‘Politik Açılım’ programında Derya Sazak’ın, “Bir darbenin eşiğinde çalıştığınız hissiyatı var mı sizde?” sorusu üzerine Başbakan Erdoğan şöyle dedi:
“Ben bugüne kadar böyle bir şeyi asla düşünmedim. Böyle bir siyasetin içerisinde ne politika yaparım, ne devleti yönetirim. Bundan önce olduğu gibi de kalkıp, bırakıp gitmem, gereğini yaparım.”
Tayyip Erdoğan yine geçen Pazar günü partisinin İstanbul İl Danışma Kurulu Toplantısı’nda konuşurken de sözü Türkiye’de darbelere, askeri müdahalelere getirdi.
“Milletten aldıkları gücü demokrasi dışı güçlere teslim eden siyasetçi profili”nin bu ülkede çok görüldüğünü belirtti. Başbakan Erdoğan, adını zikretmeksizin ‘Demirel örneği’ni verdi ve şöyle dedi:
“Fötr şapkalarını alıp kaçanları çok gördük. Biz bu tip kirli siyaseti elimizin tersiyle ittik. Milletin emaneti kutsaldır dedik. Yıllarca bu ülkede çetelere, mafyaya, kirli ilişkilere, kirli örgütlenmelere, cuntalara göz yumdular, faili meçhullere göz yumdular. Biz elimizi taşın altına koyduk, her türlü örgütün üzerine gittik ve gitmeye devam edeceğiz.”
Dileriz, Erdoğan bu yolda devam eder.
Teslim olmaz!
Demokrasinin gereğini yaparak, tıpkı yirmi yıl önce Berlin Duvarı örneğinde olduğu gibi bu ülkede de ‘duvarları’, barışı, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, özgürlük ve refahı engelleyen duvarları gerçekten yıkar.

Evet, Kapitalizm ile Liberal Demokrasinin tangosu Dünyayı bütün dertlerinden kurtardı, sırada Türkiye var…

O yukarıda bahsettiğiniz sorunlar var ya, onlar neden ortaya çıktı bilir misin, gül yüzlü Cemalim? Bilirsin bilmesine de, işine gelmediği için es geçersin… Ulus-devlet denen şeyi o batılı modernist kafalar ortaya çıkardı, Milliyet (Nation) kavramını da onlar buldu. İşte Kürd Sorunu da bundan peyda oldu, Ermeni sorunu da…

Aralara ekonomileri için sınırlar çizenler onlar, “ırk” kavramını hayvanlardan alıp insanlara uygulayan onlar… Akla tapıp, duyguya ait her şeyi katleden onlar… Ortadoğu’yu cetvelle ülkelere bölenler onlar… Hülasa her şeyi mahveden, katledenler, sorunları çıkaranlar batılı küçük rasyonel kafalar… Ama kalkıp bize akıl verenler de yine onlar…

İster AKP’yi alın, liberalizme destek verin; ister orduyu alın, savaşa para verin, alıp-vermeleriniz boşuna… Can verilecek Kapitalizm hasta yatağında… Az kaldı insanlık düşmanı Kapitalizmin Cenaze namazına…

Bir de şu devlet destekleri olmasaydı, ağzımından “haram olsun” kelimeleri yavaştan dökülmeye başlayacaktı…

demaniz@gmx.net

Hiç yorum yok: